Ceza Hukuku

İlgilinin (Mağdurun) Rızası Nedir?

İlgilinin rızası yani diğer bir deyişle mağdurun rızası, Türk Ceza Kanunu m. 26’da düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin önemi, verilecek cezanın belirlenmesinde önem arz etmektedir.

İlgilinin (Mağdurun) Rızası

İlgilinin (Mağdurun) Rızası Türk Ceza Kanunu m. 26’da şu şekilde düzenlenmiştir:

Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası

Madde 26- (1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.

(2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.

İlgilinin (Mağdurun) Rızasının Geçerlilik Şartları Nelerdir?

İlgilinin (Mağdurun) Rızası, en kısa tabiriyle bir hukuka uygunluk halidir. Bahsedilen bu hukuka uygunluk halinin uygulanabilmesi, ilgilinin yani mağdurun mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmak zorundadır.

Yine ilgilinin yani mağdurun bu hak üzerinde rızasını açıklama ehliyetinin bulunması gerekmektedir.

Verilecek rıza; açık veya örtülü, zımnen verilebilir. Yine yazılı olabileceği gibi sözlü olarak da rıza gösterilmesi söz konusu olabilecektir.

İlgilinin (Mağdurun) Rızasını fiilin işlendiği anda geri alabilmesi de söz konusu olabilecektir. Bu durumda rızanın geri alınmasından itibaren hukuka uygunluk hali ortadan kalkacaktır. Yani rızanın; fiilin işlenmesinden önce ve en geç fiilin işlendiği sırada verilmesi gerekmektedir.

Fiilin işlendiği sırada rıza bulunmamasına rağmen fiilin işlenmesinden sonra rızanın ortaya çıkması, hukuka uygunluk nedeni sayılamayacaktır.

Kısaca belirtmek gerekirse İlgilinin (Mağdurun) Rızasının geçerlilik şartları şunlardır:

  • Rıza, ilgilinin üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceği bir hak olmalıdır,
  • İlgilinin, rızasını açıklama konusunda ehliyeti bulunması gerekecektir,
  • İlgili tarafından rızası en geç fiilin gerçekleştirildiği anda verilmelidir.
İlgilinin (Mağdurun) Rızasının Geçerlilik Şartları Nelerdir
İlgilinin (Mağdurun) Rızasının Geçerlilik Şartları Nelerdir?

İlgilinin (Mağdurun) Rızasına İlişkin İçtihatlar:

  1. YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ’nin 2022/9767 Esas, 2022/3134 Karar sayılı 30.05.2022 tarihli kararı:

“…4721 sayılı TMK’nın 10. maddesi gereğince “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. 11. maddede ise erginlik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. 15 yaşını bitiren çocuk kendi isteği, velisinin rızası ve mahkeme kararı ile ergin kılınabilir. Görüldüğü üzere Medeni Hukukumuzda ergin kılınmak için 15 yaşın bitirilmesi kriter alınmıştır. Ceza Hukukunda ise kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı haklar yönünden rıza açıklamada 15 yaşın esas alındığı anlaşılmaktadır. Nitekim hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilen ilgilinin rızasına ilişkin TCK’nın 26/2 maddesindeki düzenlemede, geçerli bir rızanın varlığının kabulü için;

  1. Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edeceği bir hakka ilişkin olmalı,
  2. Kişi rıza açıklamaya ehliyeti bulunmalı,
  3. Rızanın fiilden önce, en azından fiilin işlendiği sırada açıklanmalıdır. Şartlarına tabi tutulmuştur.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun basit şekli oluşacaktır. Rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.

Bu suçun, amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığına gelince, kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyetin bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip, onların savaşçı olarak yetiştirilmesi örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli, suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilebileceğinden mahkemenin kabulünde isabetsizlik görülmemiş, yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün Devletin birliğini bozma ve ülke topraklarından bir kısmını Devlet idaresinden ayırma amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ve ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun sübutu kabul edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre mahkumiyete ilişkin hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğu anlaşılmakla; sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA…”

  1. YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ’nin 2021/19721 Esas, 2022/4439 Karar sayılı, 12.05.2022 tarihli kararı:

“…5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 104/1. maddesindeki; “Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenleme gereğince, reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun konusunu 15-18 yaş grubundaki bir kişi ile rızaya dayalı olarak cinsel ilişkiye girilmesi eyleminin oluşturduğu, anılan suçta mağdurun rızasının suçun unsuru olarak kabul edildiği ve ilgilinin rızasının bu suç bakımından hukuka uygunluk nedenini oluşturmadığı nazara alındığında; mağdurenin 03.07.2020 tarihli beyanına göre, şüphelinin kendisine yönelik cebir, tehdit ve hile olmaksızın, mağdurenin de isteği ile gerçekleştirdiği cinsel nitelikteki eylemleri nedeniyle şikayetçi olduğu somut olayda, suçun niteliği ve mağdurenin kendisine karşı yapılan eylemlere dair şikayeti gözetilerek, mevcut delillerin de kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu, bu delillere ve suçun unsurlarına yönelik takdir ve değerlendirmenin mahkemesince yapılması gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 01.03.2021 günlü, 94660652-105-55-1396-2021-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve mevcut evrakla birlikte tevdi kılınmakla gereği görüşüldü:

Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Bafra Sulh Ceza Hakimliğinin 04.09.2020 tarihli ve 2020/1308 Değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA…”

  1. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ’nin 2020/1668 Esas, 2022/883 Karar sayılı, 09.02.2022 tarihli kararı:

“…Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eylemi TCK’nın 132/1-1. madde, fıkra ve cümlesinde, anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle) sabitlenmesi eylemi TCK’nın 132/1-2. madde, fıkra ve cümlesinde, başkalarının haberleşme içeriklerinin, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eylemi TCK’nın 132/2. madde ve fıkrasında, haberleşme içeriklerinin, haberleşmenin muhatabı olan diğer kişi tarafından, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi eylemi TCK’nın 132/3. madde ve fıkrasında, haberleşmenin gizliliğini ihlal başlığı altında, suç olarak düzenlenmiştir.

TCK’nın 132/2. madde ve fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi gerekir. Bu nedenle haberleşen taraflardan birinin konuşmalarının gizliliğine müdahale edilmesi veya haberleşen kişinin görüntüsünün kaydedilmesi eylemleri, koşulları bulunduğu takdirde, TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabilir…”

Ceza avukatı, tarafların hak kayıplarının önüne geçilebilmesi amacıyla gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında büyük önem taşımaktadır. Herhangi bir ceza yargılamasının tarafı olmanız halinde Ekin Hukuk Bürosu ile iletişime geçerek ceza hukuku alanında tecrübeli avukatlarımızdan hukuki destek alabilirsiniz. 

Av. Ennur GÜVEN & Av. Ahmet EKİN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu