İçtihatlar

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Ne Zaman Oluşur?

Başkasına ait tebligatı açıp okumak, özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturur.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 

Esas: 2015/9708 Karar: 2016/10986, K. Tarihi: 29.06.2016

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, kişilerin başkaları tarafından bilinmesini istemediği hayatının özel alanlarına müdahale edilmesi durumunda işlenen bir suçtur.

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre, “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.”

Bu suçun cezası, eylemin şekline ve sonucuna göre değişir. Örneğin, özel hayatın gizliliğini görüntü veya ses kaydı alarak ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse ise iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun şikayet süresi altı ay, zamanaşımı süresi ise sekiz yıldır.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2015/9708 Esas, 2016/10986 Karar sayılı ve 29.06.2016 tarihli ilamında; başkasına ait tebligatı açıp okumanın özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacağı içtihat etmiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 

Esas: 2015/9708 Karar: 2016/10986, K. Tarihi: 29.06.2016

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıkların beraatine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1-Sanık … hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:

Katılanın, sanıklardan Necip’in fabrika müdürü, sanık …’in ise insan kaynakları şefi olduğu fabrikada işçi olarak çalıştığı, kendisi hakkında yürütülen başka bir (cinsel taciz, hakaret ve tehdit) soruşturma nedeniyle tebligat adresini çalıştığı fabrikanın adresi olarak bildirmesi nedeniyle, katılan hakkında yapılan soruşturma sonrası açılan kamu davasının yargılamasını yapan … Sulh Ceza Mahkemesi’nce, katılanın çalıştığı fabrikaya duruşma tarihi ile iddianamenin bulunduğu tebligatın yapılarak, evrakların gelen evrak dağıtım sorumlusu sanık …’e teslim edildiği, sanık …’in, tebligat evrakını katılanın haberi olmaksızın açarak okuduktan sonra, fabrikanın müdürü olan diğer sanık …’e gösterdiği, evrakların daha sonra katılana teslim edildiği olayda,

Sanık …’in, katılanın müdürü pozisyonunda olduğu, tebligat evrakını bizzat açmadığı, evrak kendisine geldikten sonra doğrudan katılana teslim ettiği dikkate alınarak, suç işleme kastı bulunmayan sanık hakkında beraat kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden

Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, eksik incelemeye, atılı suçun unsurlarının oluştuğuna ve mahkumiyet istemine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraata ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;

Katılanın, sanıklardan Necip’in fabrika müdürü, sanık …’in ise insan kaynakları şefi olduğu fabrikada işçi olarak çalıştığı, kendisi hakkında yürütülen başka bir (cinsel taciz, hakaret ve tehdit) soruşturma nedeniyle tebligat adresini çalıştığı fabrikanın adresi olarak bildirmesi nedeniyle, katılan hakkında yapılan soruşturma sonrası açılan kamu davasının yargılamasını yapan … Sulh Ceza Mahkemesi’nce, katılanın çalıştığı fabrikaya duruşma tarihi ile iddianamenin bulunduğu tebligatın fabrikaya yapılarak, evrakların gelen evrak dağıtım sorumlusu sanık …’e teslim edildiği, sanık …’in, tebligat evrakını katılanın haberi olmaksızın açarak okuduktan sonra, fabrikanın müdürü olan diğer sanık …’e gösterdiği, evrakların daha sonra katılana teslim edildiği olayda,

TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun konusunu oluşturan özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yaptıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamalı, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, katılanın sanık sıfatıyla yer aldığı ceza davasına konu yapılan olayların, niteliği itibariyle herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerdiği, tebligatın şahsa özel yapıldığı yapıldığı halde sanık tarafından açılarak okunduktan sonra, katılan yerine doğrudan diğer sanık …’e verildiği dikkate alındığında, TCK’nın 134/1-1.cümle ve maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluştuğu anlaşılmakla, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraat hükmü kurulması

Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 29/06/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu