İş Yargısı
İş yargısı, genel yargıdan farklı olarak kendine özgü niteliklere sahiptir. Bu farklılığın temel nedeni, güçlü konumdaki işverene karşı zayıf konumdaki işçinin varlığıdır. Medeni usul yargılamasında tarafların eşitliği varken, iş hukuku mutlak bir eşitlikten söz edilemez. Bu eşitsizliğin giderilmesi ve toplum düzeni ile kalıcı barışın sağlanması amacıyla iş mevzuatına işçiyi korumaya yönelik hükümler getirilmiştir. Bu koruyucu hükümler, iş hukukunun şekillenmesini sağlamakla birlikte, iş yargılaması usul hukukuna da temel oluşturur.
İş yargısı, bu sebeple medeni usul yargılamasından bazı yönleriyle ayrılmış ve iş mahkemeleri uzmanlık mahkemeleri olarak örgütlenmiştir. İş yargısının oluşmasında Fransız ve Alman hukuk sistemlerinin büyük katkıları olmuş, zaman içinde Türkiye dahil olmak üzere Kıta Avrupası ülkeleri iş yargısını sistemlerine dahil etmiştir.
Türkiye’de iş mahkemelerinin yargılama sürecinde temel dayanağı olan Kanun, 30.01.1950 kabul tarihli 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’dur. Kanun’un kabulünden bu yana yaklaşık 67 sene geçmiş, Kanun günün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Kanun’un birçok maddesi mülga olmuş, iptal edilmiş veya değişikliğe uğramış, ek ve geçici maddeler eklenmiştir. İş Mahkemeleri Kanunu’nun şekillenmesinde, başta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ilga edilerek yerini Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun alması ile yargılama usulüne ilişkin birçok kanun hükmünün değiştirilmesi veya ilga edilmesi etkili olmuştur.
İş Mahkemeleri Kanunu
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, iş yargılamasına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Bu kanunun amacı, iş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama usulünü belirlemektir (İMK m. 1). Bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır (m. 9).
İş Mahkemeleri
İş mahkemeleri, işçi ile işveren arasındaki hak uyuşmazlıklarının yargı makamı tarafından giderilmesi amacıyla 3 Ocak 1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (İMK) ile kurulmuştur. 4 Şubat 1950’de 7424 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun, 17. maddesi gereği 6 ay sonra (4 Ağustos 1950) yürürlük kazanmıştır.
Genel Olarak
İş mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde, Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi, 5235 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenir (İMK m. 2/1). İş mahkemesi bulunmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesi, iş mahkemesi usul ve esaslarına göre bakar (m. 2/3).
Görev ve Yetki
İş mahkemeleri aşağıdaki uyuşmazlıklara bakar (İMK m. 5):
- Basın İş Kanunu’na tabi gazeteciler, Deniz İş Kanunu’na tabi gemi adamları, İş Kanunu’na veya Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi sebebiyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıkları,
- İdari para cezalarına itirazlar ile Emekli Sandığına tabi olanlara ilişkin uyuşmazlıklar hariç olmak üzere, Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumu’nun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklar,
- Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklar.
Yetkili iş mahkemesinin belirlenmesinde şu kurallar uygulanır:
- Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir (m. 6/1).
- Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir (m. 6/2).
- İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir (m. 6/3).
- İş mahkemesinin yetkisine ilişkin diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır (m. 6/4).
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde iş mahkemelerinin birden fazla dairesi bulunabilir. Bu daireler numaralandırılır ve iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır ve daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır (m. 2/2).
Yetkili iş mahkemesinin tespitinde uygulanan kurallar kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, yetki kurallarına aykırı yetki sözleşmeleri geçersizdir (İMK m. 6/5).
İş hukukuna ilişkin sorunların çözümü, işçi ve işveren haklarının korunması açısından büyük önem taşır. İş sözleşmelerinin doğru şekilde yorumlanması, işçi haklarının gözetilmesi ve işveren yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gibi konular, hukuki bilgi ve uzmanlık gerektirir. Bu nedenle, iş hukuku kapsamındaki herhangi bir sorunun ortaya çıkması durumunda, uzman bir avukata başvurulması en doğru yaklaşımdır. Avukatlar, hukuki süreci doğru şekilde yöneterek tarafların haklarını savunur ve adil bir çözümün sağlanmasına katkıda bulunur. Bu sayede, iş ilişkilerinde yaşanan anlaşmazlıkların hukuki çerçevede ve etkin bir şekilde çözülmesi mümkün olur.
Yargılama Usulü ve Kanun Yolları
İş yargılaması, genel yargılamadan farklı olarak kendine özgü özellikler taşır. Çabukluk, basitlik ve ucuzluk, iş yargılamasının temel unsurlarıdır. Anayasa m.141/son’da da davaların en az giderle ve mümkün olduğunca hızlı sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir. İş yargılamasında hakimin tarafları sulhe teşvik etmesi önemli bir özelliktir. Türkiye’de işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıkların dostane bir şekilde çözülmesi, iş hayatının devamı için kritik öneme sahiptir.
İş mahkemelerinde, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girene kadar şifahi (sözlü) yargılama usulü uygulanmaktaydı. İMK m.7/I’de iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı belirtilmiş, fakat bu usulün kapsamı İMK’de yer almamıştır. İMK m.15’e göre, kanunda boşluk bulunan hallerde HUMK hükümleri uygulanmıştır. Örneğin, mülga 275 sayılı kanunun m.11’inde çağrı yetkisi üzerindeki uyuşmazlıklarda seri muhakeme usulü uygulanmaktaydı. Ancak iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanması mutlak değildi.
12.1.2011 kabul ve 01.10.2011 yürürlük tarihli 6100 sayılı HMK’nin yürürlüğe girmesiyle iş yargısında sözlü ve seri yargılama usulüne son verilmiştir. HMK m.316/I-d ve g bentlerinde hizmet ilişkisinden doğan davalar ile yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilmiştir. HMK m.447/I’de geçen diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde, HMK’nin basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır. Dolayısıyla İMK m.7/I’deki sözlü yargılama usulü hükmü geçerliliğini yitirmiştir.
İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır (m. 7/1). Davaların yığılması halinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir (m. 7/2). Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır (m. 7/3). Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar (m. 7/4). Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır (m. 7/5).
İMK m.1/I’de iş uyuşmazlıklarında tarafların kimler olacağı belirtilmiştir. Madde kapsamında davaya taraf olacak kişiler, işçiler ile işveren veya işveren vekilleridir. İMK kapsamında iş yargısına taraf olacak kesim sınırlı tutulmuş olsa da çalışma hayatına ilişkin diğer kanunlar gereği işçi, işveren veya işveren vekilleri dışında kalan kişi veya kurumların yargılamada taraf olması mümkündür. Dolayısıyla işveren karşısında sendikalar, işçiler veya işveren ya da üçüncü kişi karşısında SGK veya işçilere karşı idare davada taraf olabilmektedir
İstinaf
5235 sayılı Kanun ve 5308 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşunu kapsar. İMK m.8/I’e göre, iş mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. İMK’de istinaf sürecine dair özel düzenleme olmadığından, İMK m.15 gereği HMK’nin istinafa ilişkin hükümleri uygulanır.
Bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri, birinci sınıf veya birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş kişilerdir (5235 s.k. m.43). İş mahkemelerinin kesin olmayan kararlarına karşı doğrudan Yargıtay’a gidilemez, önce bölge adliye mahkemelerine başvurulmalıdır. Miktar veya değeri üç bin Türk lirasını geçmeyen davalar hakkındaki nihai kararlar kesindir (İMK m.8/I).
İMK geçici madde 1’e göre, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları Yargıtay tarafından sonuçlandırılacaktır.
İş uyuşmazlıklarıyla ilgili istinaf yolunda yetki sözleşmesi yapılamaz. İMK m.8/II’ye göre, istinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse tefhimi, yokluklarında verilmişse tebliğ tarihinden itibaren 8 gündür. HMK’de ise bu süre iki haftadır (HMK m.345). İMK’de istinafa başvuru süresi belirtilmiş olmasına karşın, cevap süresi belirtilmemiştir; bu nedenle cevap süresi HMK hükümlerine göre belirlenir. Karşı taraf, istinaf dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevap verebilir. Bu durum, “silahların eşitliği” ilkesine aykırılık oluşturur. İMK m.8/IV’e göre, basit yargılama usulü, bölge adliye mahkemelerinde de uygulanır ve uyuşmazlık iki ay içinde karara bağlanır.
Temyiz
Bölge adliye mahkemelerinin yürürlüğe girmesiyle temyiz yargılaması da bu mahkemelerin kararlarına karşı yapılmaktadır. 5308 sayılı Kanun ile İMK m.8’e eklenen düzenlemeyle, bölge adliye mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir (İMK m.8/III).
İMK’de temyize ilişkin hüküm bulunmayan hallerde HMK’nin temyize ilişkin hükümleri uygulanır (İMK m.15). İş mahkemelerindeki temyiz yolu, HMK’deki genel hükümlere tabidir. İMK’de temyiz yoluna başvurma süresi, kararın tebliğ tarihinden itibaren 8 gündür (İMK m.8/III), HMK’de ise bu süre bir aydır (HMK m.361). İMK’de başvuru süresi belirtilmiş ancak cevap süresi belirtilmemiştir; bu nedenle cevap süresi HMK hükümlerine göre iki haftadır (HMK m.317/II). Bu durum, “silahların eşitliği” ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yargıtay, temyiz incelemesi sonucu davayı iki ay içinde karara bağlar (İMK m.8/IV). Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları Yargıtay tarafından sonuçlandırılacaktır (İMK geçici madde 1).
İMK geçici madde 2’ye göre, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce Yargıtay’ın bozma kararlarına karşı verilmiş olan iş mahkemelerinin direnme kararlarının temyiz edilmesi halinde, dava dosyası önce kararı veren daireye gönderilir. Direnme kararının daireler tarafından incelenmesi sonrası kararı veren daire direnmeyi yerinde görürse kararı düzeltir, aksi halde talebi on gün içinde HGK’ye iletir.
İş yargısında bazı durumlarda iş mahkemeleri direnme kararı veremez. Bu durumlar, işkolunun tespiti davası, seçimlere itiraz davası, işyeri sendika temsilcilerinin feshe karşı açtığı davalar, işletme toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerlerinin niteliğiyle ilgili uyuşmazlıklar, istatistiğe itiraz davaları, yetki itirazı davaları, yorum davaları, grev veya lokavtın kanun dışı olup olmadığının tespiti davası, muvazaa işleminin tespiti davaları ve işe iade davalarıdır. Bu durumlarda Yargıtay’ın kararı kesindir.
Dava Şartı Olarak Arabuluculuk
Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Ayrıca, bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında da arabulucuya başvurulması dava şartıdır (İMK m. 3/1). Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir (m. 3/2). İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında zorunlu arabuluculuk hükümleri uygulanmaz (m. 3/3).
Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren 3 hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla 1 hafta uzatılabilir (m. 3/10). Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez (m. 3/17). Arabuluculuk görüşmelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da görüşmelerde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı imzalayabilir (m. 3/18). Arabuluculukla ilgili bu kanunda hüküm bulunmayan hâllerde, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu hükümleri uygulanır (m. 3/21).
Sosyal Güvenlik Kurumuna Başvuru Şartı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları sebebiyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur.
Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya 60 gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz (İMK m. 4/1).
Sonuç
İş hukukuna ilişkin sorunların çözümü, işçi ve işveren haklarının korunması açısından büyük önem taşır. İş sözleşmelerinin doğru şekilde yorumlanması, işçi haklarının gözetilmesi ve işveren yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gibi konular, hukuki bilgi ve uzmanlık gerektirir.
Bu nedenle, iş hukuku kapsamındaki herhangi bir sorunun ortaya çıkması durumunda, uzman bir avukata başvurulması en doğru yaklaşımdır. Avukatlar, hukuki süreci doğru şekilde yöneterek tarafların haklarını savunur ve adil bir çözümün sağlanmasına katkıda bulunur. Bu sayede, iş ilişkilerinde yaşanan anlaşmazlıkların hukuki çerçevede ve etkin bir şekilde çözülmesi mümkün olur.
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Evrim ÜSTÜNDAĞ