İçtihatlar

Koruma Tedbiri Nedeniyle Tazminat Taleplerinde Vekalet Ücreti

Koruma tedbiri nedeniyle tazminat taleplerinde, davalı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilebilmesi için tazminat talebinin tamamen reddi gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas: 2007/8-2 Karar: 2007/63, K. Tarihi: 13.03.2007 

Koruma tedbiri nedeniyle tazminat, haksız olarak yakalanan, tutuklanan, gözaltına alınan, eşyalarına el konulan veya diğer kanuna aykırı koruma tedbirlerine maruz kalan kişilerin, devletten maddi ve manevi zararlarının giderilmesini isteyebilecekleri bir haktır. Bu hak, Anayasa’nın 19. ve 40. maddelerinde ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde düzenlenmiştir.

Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası, Maliye Hazinesi aleyhine, yani devlete karşı açılan bir davadır. Bu dava için herhangi bir harç veya gider ödenmez. Tazminat istemini dile getiren bir dilekçenin yetkili ve görevli mahkemeye verilmesi yeterlidir.

Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açabilmek için şu koşulların gerçekleşmesi gerekir:

  • Kanunlarda belirtilen koşullar dışında hakkında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler,
  • Kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmayanlar,
  • Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklananlar,
  • Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyenler,
  • Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler,
  • Hakkında mahkumiyet hükmü verilen ancak gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece adli para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar.

Bu koşullardan biri veya birkaçı gerçekleştiğinde, kişi koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açabilir.

Tazminat davası, koruma tedbirinin kaldırıldığı veya sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde açılmalıdır. Aksi takdirde zamanaşımı nedeniyle dava hakkı kaybedilir.

Tazminat davasında, kişi uğradığı maddi ve manevi zararları ispat etmeye çalışmalıdır. Maddi zarar, kişinin gelir kaybı, sağlık giderleri, avukatlık ücreti gibi somut olarak belirlenebilen zararlardır. Manevi zarar ise, kişinin onur, şeref, haysiyet, kişilik hakları gibi soyut değerlerinin zedelenmesi sonucu duyduğu acı, ıstırap, üzüntü gibi duygusal zararlardır. Tazminat davasında, mahkeme kişinin uğradığı zararları değerlendirerek, uygun bir tazminat miktarı belirler. Tazminat, devlet tarafından ödenir. Ancak devlet, tazminatı ödedikten sonra, haksız koruma tedbirine neden olan kamu görevlilerine rücu edebilir. Yani, devlet, tazminatı ödediği kişiden geri alamaz, ancak tazminatın ödenmesine sebep olan kamu görevlilerinden geri alabilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/8-2 Esas, 2007/63 Karar sayılı ve 13.03.2007 tarihli ilamında; koruma tedbiri nedeniyle tazminat taleplerinde, davalı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilebilmesi için tazminat talebinin tamamının reddi gerektiği içtihat edilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas: 2007/8-2, Karar: 2007/63, K. Tarihi: 13.03.2007

Davacı Hayrettin B….’in haksız tutuklamadan kaynaklanan manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 359.750.000 lira maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 650.000.000 lira manevi tazminatın davalı hazineden alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine, davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 60.000.000 lira dilekçe yazım ücretinin vekalet ücreti olarak davalı Hazineden alınıp davacıya verilmesine ilişkin olarak Batman Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30.12.2002 gün ve 77-473 sayılı hüküm davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.06.2005 gün ve 12148-6033 sayı ile;

“Davalı vekili lehine, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme 09.11.2005 gün ve 301-263 sayı ile;

“Sadece davanın tümüyle reddi durumunda davalı Hazine lehine dilekçe yazım ücretine hükmedilebileceği, davanın kısmen kabul kısmen reddi halinde dilekçe yazma ücretine hükmedilemeyeceği…

…..” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 15.12.2006 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İncelenen olayda;

Davacı Hayrettin B…., sonradan beraatine karar verilen ceza davasında haksız olarak tutuklu kaldığı 84 günlük süre için 1,5 milyar lira maddi, 5 milyar lira manevi tazminat isteminde bulunmuş, Yerel Mahkeme her iki istemin de kısmen kabulü ile, 359.750.000 lira maddi, 650.000.000 lira manevi tazminata hükmetmiş, fazlaya ilişkin istemleri reddetmiş, davacı lehine 60.000.000 lira dilekçe yazım ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar vermiştir. 

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinin “talebin konusu” ile ilgili bölümüne, “kararın sadece kabule ilişkin kısmının temyizen incelenmesi talebidir” yazıp, “temyiz nedenleri ile ilgili bölümde “eksik incelemeye dayalı olarak alınan kararın usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu” belirtmek ve “sonuç” başlıklı bölümde ise, “izah edilen nedenlerle ve mahkemenizce re’sen görülecek sair temyiz nedenleri ile Batman Ağır Ceza Mahkemesi kararının sadece kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulmasını” isteyerek hükmü temyiz etmiştir. 

Özel Daire; davalı vekili lehine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi gerektiğinden bahisle hükmü bozmuştur.

Yerel Mahkeme, sadece davanın tamamen reddi durumunda davalı Hazine lehine dilekçe yazım ücretine hükmedilebileceğini, davanın kısmen kabulü kısmen reddi durumunda hükmedilemeyeceğini belirterek önceki hükümde direnmiş, ayrıca kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine 100 YTL dilekçe yazım ücretine hükmetmiş, bu hüküm de davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Çözümü gereken uyuşmazlık, haksız tutuklamadan doğan tazminat istemlerinin kısmen kabul kısmen reddi halinde, kendisini vekille temsil ettiren davalı Hazine lehine, reddedilen kısım üzerinden dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğine ilişkindir.

 466 sayılı Yasanın 3. maddesine göre açılan maddi tazminat davalarında tazminat miktarının hesaplanıp belirlenmesi, bunlardan yasal bir takım kesintilerin yapılması uzmanlığı gerektirdiğinden, maddi tazminat miktarlarının çoğu kere uzman bilirkişi incelemesiyle saptanması gerekmektedir. 

Öte yandan, tazmini gereken manevi zarar da, haksız yakalama veya tutuklamaya maruz kalan kişilerin salt bu yüzden duydukları üzüntü ve acıya karşılık olup, mahkemece bu zarar tayin ve takdir edilirken, hukukun genel prensiplerinden hareketle, davacının duyduğu acı ve üzüntünün derecesi, haksız olarak tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği süre, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, davacının ekonomik ve sosyal durumu gözönünde bulundurulmaktadır. Bu durumda, gerek maddi gerekse manevi tazminat miktarlarının istem tarihinde davacı tarafından tam olarak bilinmesine olanak bulunmamaktadır.

O nedenle, haksız tutuklamadan kaynaklanan tazminat davalarında, davalı lehine avukatlık ücreti ödenebilmesi ancak ve sadece davanın tamamen reddi halinde mümkündür.

Kaldı ki bir an için, kısmen kabul kısmen red halinde davanın reddedilen kısmı üzerinden davalı vekili lehine avukatlık ücreti ödenmesi gerektiği düşünülse bile, somut olayda, davalı Hazine vekili ilk temyizini maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabul edilen kısımlarına yöneltmiştir. Dilekçede sair nedenlerden söz edilmiş ise de, bu ifadenin, davanın kabul edilen kısmı yönünden dilekçede ileri sürülmeyen, ancak temyiz incelemesinde rastlanması olası diğer hukuka aykırılıklara işaret ettiği, davalının temyiz dışında tuttuğu reddedilen kısmı temyizen incelenebilir kılan bir istem mahiyetinde olmadığı açıktır. O nedenle Özel Daire bozma kararının, sınırlı temyiz iradesi ortaya koyan davalı vekilinin istemini aşması ve hükmün incelenemeyecek olan bölümüne değinmesi nedeniyle de hatalı bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla isabetli bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Öte yandan, Ceza Genel Kurulu’nun 20.09.2005 gün ve 88-98 sayılı kararında vurgulandığı üzere, 466 sayılı Yasa uyarınca yapılan haksız tutuklama tazminatı başvurusunda avukatlık ücretinin, Avukatlık Yasasının 168. maddesine göre hazırlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 4. fıkrası uyarınca saptanması gerekir.

04.12.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarife’sinin 13. maddesinin 4. fıkrasında;

“466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanuna göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz” denilmektedir. 

Somut olayda, davacı lehine belirlenen avukatlık ücreti ise Tarife’de öngörülen bu özel hesaplama yöntemi ile belirlenecek 800 YTL yerine 100 YTL dilekçe yazım ücreti olarak saptanmıştır. Yerel Mahkemenin bu uygulaması hatalı ise de, hüküm sadece davalı vekili tarafından temyiz edilmiş bulunduğundan, bu husus bozma nedeni sayılmamıştır. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA,

 2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 13.03.2007 günü oybirliği ile karar verildi. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu