Ceza Hukukunda Cezanın Niteliği ve Sonuçları
Ceza hukuku, yalnızca suçların tanımını ve cezalarını düzenlemekle kalmaz; aynı zamanda cezanın uygulanmasına ilişkin temel ilkeleri, şartları ve sonuçlarını da belirler.
Türk Ceza Kanunu‘nun 15, 16 ve 17. maddeleri bu bağlamda cezanın soruşturulabilir hale gelmesi, cezadan mahsup edilmesi ve cezanın doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin hükümleri içermektedir. Bu hükümler, hem bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması hem de adaletin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.
Soruşturma Koşulu Olan Cezanın Hesaplanması (TCK m.15)
TCK m.15 şu şekilde düzenlenmiştir “Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlarda, cezanın belirlenmesinde, suçun takibi için gerekli olan şikâyet koşulu dikkate alınmaz.”
Bu hüküm, şikayet şartı bulunan suçlarda ceza miktarının belirlenmesinde şikâyetin etkisinin olmayacağını ortaya koyar. Başka bir deyişle, suçun soruşturulabilirliğinin şikâyete bağlı olması, failin cezasının belirlenmesinde dikkate alınmaz. Bu durum, hem ceza miktarının objektif ölçütlere göre belirlenmesini sağlamakta hem de suçun ağırlığının sübjektif taleplerle hafifletilmesinin önüne geçmektedir.
Şikâyete bağlı suçlar bakımından bu düzenleme, özellikle hapis cezasının alt ve üst sınırlarının belirlenmesinde gündeme gelir. Örneğin, şikâyete tabi hakaret suçu yönünden şikâyet bulunmasa dahi teorik olarak cezanın alt ve üst sınırları belirlenirken, şikâyet koşulu göz önünde bulundurulmadan hareket edilir.
Örneğin bir kişiye karşı basit tehdit suçu işlenmiş ve suçun takibi şikâyet koşuluna bağlanmıştır. Suçun işlenmiş olması sabit olmakla birlikte şikâyet süresi kaçırılmış ve dava düşmüştür. Buna rağmen mahkeme, eğer ceza miktarı yönünden bir değerlendirme yapacak olsaydı, yine de şikâyet koşulunu dikkate almadan, cezanın alt ve üst sınırlarını belirlemekle yükümlüdür.
TCK m.15, özellikle cezanın hesaplanmasında objektifliği ve eşitliği sağlamayı amaçlar. Aynı suçu işleyen iki kişi arasında, sırf birinde şikâyet olup diğerinde olmadığı için cezanın farklı belirlenmesi, adalet duygusunu zedeleyebilir. Bu nedenle hüküm yerinde ve önemlidir.
Cezadan Mahsup (TCK m.16)
TCK m.16’ya göre;“Hükümlünün özgürlüğünü kısıtlayan önlemlerin cezanın infazından sayılması esastır. (2) Gözaltı ve tutuklulukta geçen süreler, hapis cezasından mahsup edilir. (3) Mahsup edilen süreler para cezasına çevrilemez.”
Bu düzenleme, kişilerin özgürlüğünü sınırlayan tedbirlerin, sonuç cezanın infazında dikkate alınmasını sağlayarak, çifte cezalandırma yasağı ilkesini hayata geçirir.
Mahsup Kurumunun İşlevi
Mahsup kurumu, özgürlüğü sınırlayıcı tedbirlerin bir tür infaz olarak kabul edilmesini sağlar. Tutuklulukta veya gözaltında geçen sürelerin hapis cezasından düşülmesi, adaletin gereğidir. Aksi takdirde kişi hem uzun süre tutuklu kalmış hem de ayrıca hapis cezası infaz edilmiş olur ki bu, mükerrer cezalandırma anlamına gelir.
Mahsup Uygulamasının Kapsamı
Mahsup uygulanırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır:
- Gözaltı Süresi: CMK m.91 gereği kişi en fazla 24 saat gözaltında tutulabilir. Bu sürede geçen saatler dahi hapis cezasından mahsup edilir.
- Tutukluluk Süresi: Kovuşturma aşamasında geçirilen her gün, infaz edilecek hapis cezasından düşülür.
- Yurt dışında geçirilen özgürlük kısıtlamaları: Belirli şartlarla mahsup konusu olabilir. (Örneğin iade sürecinde geçirilen süreler.)
Para Cezasına Çevrilmiş Ceza ve Mahsup Sorunu
TCK m.16/3 hükmü gereği, gözaltı ve tutuklulukta geçen süreler, para cezasına çevrilmiş cezalarda dikkate alınmaz. Bu düzenleme hem cezanın niteliğinden hem de infaz sistematiğinden kaynaklanır. Zira para cezası özgürlük bağlayıcı değil, malvarlığına ilişkin bir yaptırımdır. Dolayısıyla bu iki ceza türü arasında doğrudan dönüşüm mümkün değildir.
Ancak uygulamada mahkemelerin, bu durumu göz önünde bulundurarak doğrudan hapis cezası verme yolunu seçtiği ya da para cezasının ertelenmesini uygun gördüğü görülmektedir.
Hak Yoksunlukları (TCK m.17)
TCK m.17’ye göre; “Cezanın kanuni sonucu olarak belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, özel kanunda gösterilen hâller dışında hükümle birlikte ayrıca belirtilmedikçe uygulanmaz.”
Bu madde ile cezanın doğrudan yol açtığı hak yoksunluklarının sınırlandırılması amaçlanmıştır. Ceza, kendi başına hak yoksunluğu sonucunu doğurmaz; bu sonuçlar ancak açık bir yasal düzenleme ile mümkün olur.
Hak Yoksunlukları Türleri
Hak yoksunlukları, genellikle mahkûmiyetin doğal sonucu olarak bazı temel ya da tali hakların kaybedilmesini ifade eder:
- Seçme ve seçilme hakkı (Anayasa m.76)
- Kamu görevlisi olma yasağı (657 sayılı Kanun, m.48)
- Velayet, vesayet haklarının kaybı
- Dernek üyeliği yasağı
- Silah ruhsatı alamama, avukatlık yapamama gibi mesleki yasaklar (örneğin Avukatlık Kanunu m.5/a)
Bu hak yoksunlukları ancak özel kanunlarda açıkça belirtilmişse geçerli olur. TCK m.17 ile bu tür sonuçların otomatik olarak değil, açık ve açıkça öngörülmüş normlara dayalı şekilde uygulanabileceği hükme bağlanmıştır.
Uygulamada Hak Yoksunluklarının Belirtilmesi
Mahkemeler, kararlarında hak yoksunluklarına ayrıca yer vermedikçe bu sonuçlar doğmaz. Bu da bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından önemli bir güvencedir.
Ancak bazı suçlar bakımından bu sonuçlar otomatik olarak doğar. Örneğin;
- Kasten işlenmiş bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan kişiler, ceza infaz edilene kadar kamu hizmetlerinden yasaklı sayılır (Anayasa m.76/2).
- Terör suçundan mahkûm olan bir kişi kamu hizmetinde çalışamaz.
Anayasa ve AİHS Bağlantısı
Bu madde, aynı zamanda ölçülülük ilkesi, öngörülebilirlik ilkesi ve belirlilik ilkesi açısından büyük önem taşır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), cezaların öngörülebilir ve kanuni dayanağa sahip olması gerektiğini çeşitli kararlarında vurgulamıştır. TCK m.17, bu bağlamda uluslararası yükümlülüklere uyumlu bir düzenlemedir.
TCK m.15, m.16 ve m.17 hükümleri, cezanın yalnızca bir yaptırım olmadığını, aynı zamanda bireyin temel haklarını etkileyen bir olgu olduğunu göstermektedir. Bu maddeler;
- Ceza miktarının hesaplanmasında sübjektif şartların göz ardı edilmesi (m.15),
- Kişinin özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin adil biçimde hesaba katılması (m.16),
- Hak yoksunluklarının keyfi değil, açık normlara dayalı biçimde uygulanması (m.17)
Şeklinde üç temel amacı gerçekleştirmektedir.
Bu düzenlemeler sayesinde, cezanın ölçülü, adil ve hukuk devleti ilkesine uygun biçimde uygulanması mümkün hâle gelmektedir. Aynı zamanda bu hükümler, bireyin temel haklarının korunması ve yargı organlarının keyfiliğe kaçmadan hareket etmesini sağlayan anayasal güvenceler niteliğindedir.
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Şevval Asude DOĞAN